Sağlık, beslenme, eğitim ve sosyal koruma gibi temel hizmetlere erişimden yoksun kalmak özellikle çocukları daha hassas hale getiriyor.
İklim ve çevre kaynaklı tehlikeler çocukların kilit öneme sahip temel hizmetlere erişimini olumsuz etkilemekle kalmıyor, dirençlerini ve uyum sağlama becerilerini azaltarak iklim ve çevre kaynaklı tehlikelere karşı daha da kırılgan olmalarına yol açıyor. Öyle ki, en savunmasız durumdaki çocukları yoksulluğun daha da derinlerine iten bir kısır döngü ortaya çıkarken, bu çocukların iklim değişikliğinin en kötü ve ölümcül etkilerine maruz kalma riskleri de artıyor.
İklim krizinin tek uzun vadeli çözümü, emisyonları güvenli seviyelere düşürmek, yani ısınmayı 1,5 santigrat derecenin altında tutabilmek için 2050’ye kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşmak. Ancak iklim dinamikleri nedeniyle iyileştirme çabalarının iklim değişikliğinin etkilerini tersine çevirmesi için on yıllar gerekiyor ki bu da günümüzün çocukları için çok geç kalınması demek.
Sosyal hizmetlerin buna adapte edilmesine ve dirençli kılınmasına yoğun biçimde yatırım yapılmazsa, önümüzdeki 30 yıl içinde doğacak 4,2 milyar çocuğun hayatta kalması ve refahı giderek daha da büyüyen bir riske maruz kalacak. Bu nedenle çocukların savunmasızlığını kavramak, iklim ve çevre kaynaklı tehlikelerin onların refahını ve hatta hayatta kalmalarını ne ölçüde etkileyebileceğini tam olarak anlamak açısından kritik öneme sahip.