Genel görünüm ümit kırıcı olsa da iyimserlik ve umuda hâlâ yer var: Çocuklara uygun bir çevreyi yeniden hayal edebiliriz!
Kuraklıktan sellere, sıcak hava dalgalarından kasırgalara, iklim değişikliği şimdiden çeşitli biçimlerde çocukların güvenliğini, eğitimini ve sağlığını olumsuz etkiliyor. Bu, en çok da Çocuklara Yönelik İklim Riski Endeksi’nin (CCRI) üst sıralarında yer alan ülkeler için geçerli. Durum trajik, ancak bugün yapacaklarımız gelecekteki daha büyük zorlukları önleyebilir.
Önümüzde gidişatı yeşil çözümler lehine çevirecek büyük ölçekli fırsatlar var. Maliyetleri giderek düşen yenilenebilir enerji aynı zamanda daha güvenilir hale geliyor. Bugün ile 2025 arasında küresel enerji kapasitesindeki net büyümenin yüzde 95’inin yenilenebilir kaynaklardan gelmesi bekleniyor. İklim etkilerini öngörmeye ve daha etkili su yönetimine yönelik teknolojiler gelişmeye devam ediyor. Mali sistem de iklim değişikliğinin getirdiği riskleri görerek, dirençli olmaya değer vermenin ve destek olmanın önemini her geçen gün daha fazla kabul ediyor.
İklim için eylem, ekonomik büyümeyi de artırabilir. Son araştırmalar, sel veya fırtınaların yol açtığı hasar gibi iklim değişikliği kaynaklı sorunlardan kaçınmanın ekonomik faydalarının, G-20 ülkelerinde 2050 yılına kadar yüzde 5’lik net GSYİH artışına yol açabileceğini gösteriyor. Örneğin gelişmekte olan ülkelerde erken uyarı sistemlerine 800 milyon dolar harcamak sadece hayat kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda her yıl 3-16 milyar dolarlık bir kaybı da önleyecek. Bu nedenle ülkelerin ekonomik gündemlerinde de çevreci politikaları benimsemeleri, yeşil büyümeye geçişi desteklemek adına elzem. Buna düşük emisyonlu, enerji açısından verimli ve iklim politikalarını destekleyici altyapılara odaklanan bir büyümeyi teşvik eden ekonomi politikaları geliştirmek de dahil.
Sosyal hizmetlerin dirençliliğini ve sağladığı faydaları artırmak, en savunmasız konumdaki çocukların şansını yükseltmek adına kritik bir öneme sahip. Araştırmalar sağlık hizmetleri, su ve hijyene erişim, eğitim, beslenme, sosyal güvenlik ağları ve afet riskinin azaltılması gibi sosyal hizmetlerin iyileştirilmesini iklim değişikliğinin en kötü etkilerini azaltabilecek, daha dirençli ve kapsayıcı bir ekonomi inşa etmenin temel yolları olduğunu ortaya koyuyor.
Doğa temelli çözümler de son derece umut verici. Bu çözümler ekosistemleri ve biyoçeşitliliği koruyup, yönetip geri kazandırırken aynı zamanda çocuklar için temel altyapıların kurulması gibi toplumsal zorlukların üstesinden gelinmesine de yardımcı oluyor. Yine bu çözümler hem iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması hem de değişikliğe uyum hedeflerine yönelikler, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve çevresel boyutları olan ortak faydalar yaratıyorlar.
Umut var çünkü sadece hükümetler değil, şirketler ve topluluklar da verimliliği ve kârlılığı en üst düzeye çıkarmak üzere sera gazı emisyonlarını azaltmak için tedarik zincirlerini ve operasyonlarını yeniden değerlendirme sürecine öncülük ediyorlar. Yiyecek üretme ve tüketme şeklimizdeki devrimsel yenilikler de emisyonları azaltmaya yardımcı oluyor. Birçok insan tüketim alışkanlıklarını değiştirerek, yalnızca sağlık sebepleriyle değil, aynı zamanda çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltacak şekilde daha fazla bitki bazlı ürünü diyetlerine dahil ediyor.